29 Mayıs 2014 Perşembe

Hissettiklerini söyleyememek;

Bazen kelimelerin bile sevgiyi anlatmak için yetersiz olduğunu hissedip söyleyememektir bazen de doğru zamanı beklemek için kendine zaman tanımaktır. Aslında bir kez gözlerinin içine bakarak, içten bir şekilde ''seni seviyorum'' diyemediği için nefes almak zorlaşır. 
Haykırmak istersin, haykıramazsın. Fısıldamak istersin onu bile yapamazsın. Bu durumda bence yapılması gereken ilk önce ''bir tek ben mi yalnızım ya, olabilir'' diye düşünmek, ardından derin bir nefes alıp ''söylesem ne kaybederim ki'' diyip, ince ayar hesaplara başlamak ve hazır replik çalışması yapmaktır. Ha bide istediğiniz kadar hazır replik çalışması yapın, onun karşısına geçtiğinizde gerçekten bişeyler hissediyorsanız, kafanızdaki her şey silinecektir, emin olun. -tecrübeyle sabit-. İnsan, hislerinde mantık ararsa eğer kaybediyor, gerçekten. Bir satranç oyuncusu gibi aslında. O bana bunu yaparsa ben böyle yaparım, o bana şu hamleyi yaparsa ben daha çok yakınlaşırım gibi düşünürsen, kaybediyorsun. Yıllar sonra bir köşede keşke olarak kalacağına söylemek daha iyidir bence. Birde güvensizlik konusu var. İki ihtimal. Ya kendine güvenmiyorsundur ya da söylemeyi düşündüğün kişiye. Kendine güvenmiyorsan söyleyemezsin çünkü, duygularından emin değilsindir, kabul edilmemekten korkarsın, onunla konuşmak yeter, fazlasını istersin ama aranızın bozulmasından korkarsın. Söylemeyi düşündüğün kişiye güvenmiyorsan söyleyemezsin çünkü, onun ne düşündüğünden emin değilsindir, onun söylediği her şeyi, ağzından çıkan harfleri bile üzerine alınırken o seni umursamaz. Aslında kadınların çoğu, bunu söyletene kadar kırk takla atıyor, sonuçta egoları tatmin oluyor. Sevdiğini söyledikten sonra da bir ilgisizlik bir vurdum duymazlık bir kendini bırakmışlık tribi oluşuyor. ''nası olsa beni seviyor, ben buna ne yapsam alttan alır artık.'' diye düşünüyor. Ama nah alttan alır, nerde öyle saf erkek. 
Her şeyi bir cümle özetliyor aslında, ''insan utanıyor işte!''. Kendinize iyi bakın, üzmeyin kendinizi değmeyecek insanlar için,

17 Mayıs 2014 Cumartesi

Ayın Karanlık Yüzü;

Konuşacak birini arıyorum, sorunlarımı anlatabileceğim ve buluyorum sorun burda yok, ama bir bakıyorum ki anlatacağım şeyler o kadar birikmiş ki, başlayacak nokta bulamıyorum. Sonra diyorum ki  ''ben sorun dinlemeyi severim önce sen anlat.''
Hoşlandığınızı veya sevdiğinizi söylemek zordur. Rahat saçmalarsın, rahat konuşursun ama o an, o iki kelime ağzından bir türlü çıkmaz. Çünkü bütün bir geceyi uykusuz geçirmene sebep olan şeyleri bir nefeste anlatmak kolay değildir. Göğüs kafesimi zorlayan duyguları anlatmak isterdim ama kelimeler o kadar güçlü değiller. Yazıyorsun onu anlatmak için. Hiçbir kelime, hiçbir sözcük ifade edemiyor içinde yaşadığın o fırtınayı. Sarılmak istiyorsun sadece. Sarılarak anlatmak istiyorsun her şeyi. Bazen de susarak anlatırsın aslında her şeyi. Susarsın, ağzından tek bir kelime çıkmaz. Boğazında düğümlenir, kalır orda. Çıkmak için can atar ama çıkamaz işte, kalır orda hep. Birine tüm geçmişini anlatmak, seni seviyorum demekten daha zordur aslında. En çok birine baştan sona kendini anlatmak istiyor insan. Bir daha kimseye kendini anlatmak zorunda bırakmayacak birine. Kendini insanlara anlatmak çok zor ya. Ben, beni anlamanızı beklemiyorum. Bedavadan tribe giriyorum sizin yüzünüzden. Neyse, kendinize iyi bakın, üzmeyin kendinizi değmeyecek insanlar için,

3 Mayıs 2014 Cumartesi

Oysa Diyorum;

Ne istediğimi kendimde bilmiyorum. Hayattan korkuyorum galiba. Kaçıp, uzaklaşmak istiyorum. Ama yine de hayattan bir şeyler bekliyorum. Sabah hani yataktan kalktığında hissedersin ya o günün kötü geçeceğini, bazen olur ya, öyle bir gün bugün, Mutluluk, bazen zaman alır, sabır ister. Mesela seni seviyorum demez ama sen bilirsin, hissedersin. En derinlerinde hissedersin hemde. Ama elinden bir şey gelmez. Elin kolun bağlıdır. İnsan bazen keşkeleri bir kenara bırakıp avazı çıktığı kadar bağırmak istiyor, söylemek istiyor her şeyi. Ömrü çok kısadır mesela kelebeğin, ama acelesi yoktur. Zamana bırakmak en iyisi galiba. Aslında ben hep senin bana doğru olmanı istemiştim. Benim doğrum olmanı. Emindim, eğer iki şık arasında kalırsam, doğru olanı seçecektim. Oysa anlatacak ne çok şey vardı; hep boğazımı düğümleyen bir şeyler oldu, kafamı hep meşgul eden şeyler, konuşamadım. Ne çok cümlem vardı benim, içimi ısıtan ne çok hayal, konuşamadım. Hayat artık tat vermemeye başladığında çayı şekerli içerim. Oysa çay, az şekerli bol muhabbetli içilir. Kadıköy sokaklarında karşılaşmak dileğiyle. Kendinize iyi bakın, üzmeyin kendinizi değmeyecek insanlar için,

12 Nisan 2014 Cumartesi

Doğru kişi;

Saat akşam 9'a geliyor. Bugün cumartesi ve ben tüm günü neredeyse evde geçirdim. Ruhsal olarak bitkisel hayata girdim galiba. Birkaç gündür whatsapp'e de girmiyorum. Bir gariplik var üzerimde, sebebini anlayamadığım. Buraya da yazamıyorum çoktandır. Her yazmaya kalkıştığımda, ertesi gün devam ederim deyip yarım bırakıp taslaklara atıyorum. Ertesi gün olduğunda, vazgeçiyorum, siliyorum. Baştan başlıyorum. Bu aralar gerçekten çok kararsızım, ya da değilim ya. Neyse. Acele etmeye gerek yok, bir şeyin olacağı varsa o şey olur. Hem de doğru zamanda, doğru sebeple, doğru kişiyle. Bu gerçekten böyle. Bide mesela şey var, yeni tanışmışsınızdır, sanki 10 yıldır tanışıyormuşsunuz gibi gelir. Doğru kişidir o. Beklemek de güzeldir aslında. Beklediğin kişinin doğru kişi olduğundan eminsen. Bazen de yanlış kişi götürür seni doğru insana. Bazen en sıradan şeyler bile o kişiyle birlikte yapıldığında sıradışı olur. İnsanları puzzle parçasına benzetirsek, hatta 1000 parçalı bir puzzle olsun. Resmin bir tarafını tamamlamak için lazım olan eksik parçanın o olduğunu düşünebiliriz. Onlarca hatta yüzlerce puzzle parçası arasından seçeriz o parçayı. Eksik parçayı tamamlama ihtimali yüksek olduğu için seçeriz. Sonra deneriz. Parçanın şekli yerine otursa da resim tamamlanmaz. Doğru yer ve zamanda yanlış kişi. Çoğumuzun yaşadığı sıkıntı. Acele etmeyin dedim ya hani başlarken, yanlış kişiye denk gelme olasılığını en aza indirmek için. Sonra başka bir parçayı alırız, elimize. Deneriz. Denemeden doğru parça olup olmadığını bilemeyiz. Buda öyle birşey. Güvenmeden doğru kişi olup olmadığını anlayamayız. Kim lan bu ''doğru kişi''? herkes onu bekliyor. Belki de doğru kişiyi beklemektense doğru kişi olmayı denemeliyiz. Doğru kişiyi bekleyen birinin eksik parçasını tamamlarız belki. Belki mutlu oluruz bir gün. Belki bugün değil ama elbet bir gün, her şey güzel olur. Şarjınızı doğru kişiye harcamanız dileğiyle, kendinize iyi bakın, üzmeyin kendinizi değmeyecek insanlar için.

25 Mart 2014 Salı

Uzun bir aradan sonra tekrar;

Beni özlemediğinizi bilerek bir şeyler yazmaya geldim. Yaklaşık 15-20 gündür buralara uğramıyorum. Yazmak da istemiyorum artık. Bir hevesle başladım demiştim ya, o heves kalmadı artık. Yazmak için elime kağıt kalem alıyorum, ama yazacak bir şey bulamıyorum, bulsam da yazamıyorum. İlham perilerim buralardan uzaklarda galiba. Aslında tek sorun, bir dakika lan. Tek sorun mu olur? Keser mi bizi hiç? Her şey üst üste gelecek. Yoksa olmaz. Tek sorun kesmez. Böyle ne bir gülesim, ne yemek yiyesim, ne eğlenesim geliyor. Kıyamet kopsa rahatlayacakmışım gibi. Geçen gün aklıma takıldı. Şarkılara neden parça deniyor diye düşündüm. Uzandım baya, ciddi ciddi düşündüm. İhtiyaç duyduğumuz anda bazıları eksik bir yanımızı tamamlıyor, kesin bu yüzden dedim. Her zaman eksik bir yanımız olacak mı?, o eksiği tamamlayıp yani puzzle gibi düşünürsek bizi bitirecek birileri çıkacak mı karşımıza. Gerçekten bitirecek kişiden bahsediyorum. Paramparça edecek, mahvedecek ve bir o kadar da mutlu edecek. Garip bir çaresizlik içindeyim, çevreme baktığımda korkunç bir avuçiçi boşluğu görüyorum. Oysa herkes aynı şeylerden yakınıyor, aynı şeylerden bahsediyor. Bunca insanın ortakken derdi, yine de kimsenin kimseye faydası dokunmuyor. İnsanlardan bilinçli olarak uzak durma haline büründüm. Çünkü kırıyorlar, incitiyorlar. Güvenmek oysa en güzel şey değil mi?. Güvenebilmek birine. Hesapsızca, korkmadan açmak yüreğini. Sınırları kaldırmak ve her zorlukta yanında olduğunu bilmek. Hiç gitmeyeceğini bilebilmek. İnsanı bundan daha tatmin edici bir duygu var mıdır?. Sanmıyorum. Sevgiden bile üstündür güvenmek. İnsanları sevmekle yapıyorum en büyük hatayı sanıyordum ama anladım ki gerçek bu değil. Bu sadece bir yanılma. Gerçek olan şu, en büyük hatayı insanlara güvenerek yapıyoruz. Bu arada bana güven diyen insanlara, gülüyorum içimden artık. Ama güvenmeden nasıl samimiyet oluşur ki?. Yaşamak için buna mecbur değil miyiz?. Birini sevmek, güç ister, yürek ister, körlük ister. Hatta başlangıçta öyle bir an vardır ki uçurumdan atlamak ister, eğer düşünmeye kalkarsan aşamazsın onu. Yaşadığım hiçbir şeyden pişman olmadım. İyi ki yapmışım, iyi ki yaşamışım, iyi ki sevmişim, iyi ki seçmişim, dedim hep. Çünkü sevinçlerim de banaydı, gözyaşlarım da. Deli gibi özleyişlerim de istediğim içindi. Acımın süresini uzattıysam da ben istediğim için uzattım. Her şeyi ben istediğim için yaşadım. Eğer bugün birini eksik yaşasaydım şuan ki ben olamazdım. Şimdi geçmişimi silişimde ben istediğim için. Her acı olgunlaştırır insanı, her mutluluk ömür katar ömrüne. Kendinize iyi bakın, üzmeyin kendinizi değmeyecek insanlar için,

8 Mart 2014 Cumartesi

8 Mart;

Bugün 8 Mart, her gün kadın cinayetlerinin, istismarlarının sonu gelmeyen, 12 yaşında kızın helal, taciz ve tecavüzün normal karşılandığı, ''kızını dövmeyen dizini döver'' diyen bu ülkede bunu söylemek çok zor ama başta Zübeyde annenin, şehit annelerimizin ve tüm kadınlarımızın dünya kadınlar günü kutlu olsun. Erkeğin gücü dövmek için değil korumak içindir. Kadına tekme atmak sadece karnında ki bebeğin hakkıdır. Sadece 8 Mart gününde değil, dünyanın varolduğu ve varolacağı her gün hakettiğiniz değeri görebilmeniz, kadına uygulanan en büyük şiddetin onu çok şiddetli sevmek olması dileğiyle,


7 Mart 2014 Cuma

Hayat bazen;

Arada olur ya öyle günler. Hiç yaşamamış olmayı dilersin, her şeyden kaçmak, dünyayı terketmek istersin.
İşte böyle günlerde ne yapabilir insan?. Aslında hiçbir şey. Dünyanın en komik videosunu izlesen, esprisini duysan bile o his değişmez. Biri istediği kadar desin ''sıkma canını, her şey geçecek, dünyanın en mutlu insanı gibi hissedeceksin.'' yine değişen bir şey olmaz, sen o sıra hayattan bezmekle meşgulsündür. Ama hayat bu, klasik bir söz olacak ama acısıyla tatlısıyla hayat akıp gidiyor. Acı olanları unutmaya çalışıyorsun, tatlı olanları tazelemeye. Tatlı olanları tazeledikçede acı olanlardan uzaklaşıyorsun, kaybolmuyor belki bunlar ama en azından artık o kadar da acıtmıyor. Peki, yok mudur böyle günlerin çaresi?. Bana kalırsa böyle günlerin tek çaresi, zaman. Daha da doğrusu sevgi. Etrafında ki insanlardan sevgi aldıkça, sevdikçe, sevildiğini hissettikçe, yaşamaya değer şeyleri hissettikçe. Ve sevgilerin en safı olan aşkı bulacak kadar şanslıysanız da, artık daha önce yaşadığınız hiçbir kötü anının önemi kalmıyor. Tabi ben böyle hayal ediyorum sadece, ya da etmek istiyorum çünkü ben bahsettiğim aşkı bulabilmiş değilim. Belki şanssızlık belki de kader. Kim bilir?. Tamam uzatmıyorum ve bitiriyorum, hayat devam ediyor, sabretmek, bazı şeyleri zamana bırakmak lazım. Tabi bunların en önemlisi de bu arada sevmeye, sevilmeye çalışmak lazım, hayatın başka bir amacı olduğunu düşünmüyorum. Bu kadar. Kendinize iyi bakın, üzmeyin kendinizi değmeyecek insanlar için,